Makaleler - PANİK ATAK

PANİK ATAK

Uzm.Psikolog Işıl ALTINTAŞ UÇAR

Bu haftaki sohbetimizde günümüzün en popüler rahatsızlıklarından olan Panik ataktan söz etmek istiyorum. Çevremde sürekli “Panik atağım ben.”, “İnternetten okudum, tüm belirtiler bende var.”, “Öyle bir an geliyor ki nefesim kesilip öleceğimi zannediyorum.”, “Acil servise gittim, kardiyoloğa yönlendirdi, dâhiliyeye de gittim ama psikolojik dediler ben de size geldim.” vb. cümleler kulağıma çalınıyor. Haydi, bir göz atalım neymiş bu panik atak…

Panik atağın, tarihsel gelişimi ve tanımlama süreci içinde ekonomik ve sosyal anlamda bir değişimin sonucunda ortaya çıktığı düşünülüyor. Kapitalist ekonomik sistemin yaygınlaşması, sürat çağına girilmesi, her şeyin çabuk tüketilmesi durumunun bu hastalığı ortaya çıkardığı ön görülüyor. Hızlı yaşam tarzı ve beklenti düzeyinin artması buna neden olabiliyor. Stres en önemli etkenlerinden biri olarak kabul edilir. Birinci dünya savaşında askerlerde aynı belirtiler gözlenmiş ve bu hastalık “Asker Kalbi” olarak adlandırılmıştır.

Beynin iç, orta kısımlarında dışarıdan gelen duyusal verileri üst katmanlara taşıyan, oradan alınan emirleri de vücuda ileten yapılar var. Yani duyusal alışverişi yöneten merkezler var. Buralarda belli bazı noktalar var ki, onlar gerçekte bir tehlike uyaranı olmadığı halde yanlış sinyal veriyor ve sistemi harekete geçiriyor. Böylece orada kimyasal bir düzensizlik olmuş oluyor ve bedensel belirtiler şiddetli yaşanıyor.

Panik atak, heyecan durumunun abartılı halidir; kişi, bedeninde bir anda korku veren belirtiler hissetmeye başlar. Kalbini göğüs kafesinden çıkacakmış gibi duyumsayan, midesinde kasılma hisseden, denge kaybı, baş dönmesi, göğüs ağrısı, kollarda uyuşma, ter basması vb. belirtileri yaşayan bu kişiler, aklını kaybedecek, ölecek, felç olacak veya kalp krizi geçirecek korkusu ile acil servislerin en yaygın misafirleridir.

Sıklıkla dakikalarla sınırlı olan bu ataklar, en yüksek şiddetine 10 dakika içinde ulaşır ve nadiren daha uzun sürer. Kişi yarım saat içinde normale dönmüş olur.

Bu kişiler, genellikle bizim mükemmeliyetçi olarak sıfatlandırdığımız, kurallara uyan, kuralların dışında davranılmasına tahammülü olmayan, dakik, her şeyi zamanında yapmak isteyen, yaşamın her alanında her şeye çok dikkat eden, ilişkilerinde sınırlar çizen ve günlük yaşamında çok sorumluluk alan bireylerdir.

Panik atakların beklenmeyen, en sakin anda, hatta uykuda bile gelebilmesi belirsizliği daha da arttırır. Kişiler bu hastalığı istem dışı yaşarlar ve anlaşılamamaktan yakınırlar. Toplu taşıma araçlarına binemeyen, alışveriş merkezlerine giremeyen ve sürekli bu rahatsızlıkla ilgili düşüncelere sahip olan kişiler bu durumun düzelebileceğini bilmelidir.

Bu atakların tekrarlaması durumuna ise panik bozukluk denir; tanımlanmış bir psikiyatrik hastalıktır. Panik bozukluğun tedavisinde, kişinin duyguları ile bedensel belirtileri arasındaki yatay ilişkiyi ve düşünce ile kaçınma davranışı arasındaki dikey ilişkiyi öğrenebilmeleri ön şarttır. Bu ilişkiler farkındalık yaratır ve tedaviyi kolaylaştırır.

Herhangi bir belirti fark ettiğinizde, öncelikli olarak bir uzmana danışmanızın, bu rahatsızlığı uzman bir ağızdan dinlemenizin ve ona güvenerek tedavi sürecini devam ettirmenizin yararlı olduğunun önemini vurgulayarak söyleşimize bu haftalık nokta koymak istiyorum.